top of page

DOSTLAR, ANILAR, KİTAPLAR

"TUTUNAMAYANLAR"I ANLAMA KILAVUZU-2

 

A- OĞUZ ATAY’IN ROMAN KURGUSUNDA ETKİLENDİĞİ YAZARLAR, KİTAPLAR

 

1. James Joyce: ULYSSES

Ulysses, ilkin 1922’de Paris’te yayımlanan, modern romanın başlangıcı sayılan, İngilizcesine güvenen İngilizlerin bile “zor okuduğu”, yabancı dile çevrisi de “güç” olan bir romandır. Bizde, 1996'da Nevzat ERKMEN’in dört yıl süren zorlu çalışmasıyla çevrildi ve Yapı Kredi Yayınları arasında çıktı. (2013’te Armağan EKİCİ’nin çevirdiği ve Norgunk Yayınlarından çıkan Ulysses’ten de söz edelim.) Oğuz ATAY’ın etkilendiği en önemli yapıt Ulysses’tir. Oğuz ATAY, Ulysses’i  İngilizcesinden okumuş olmalı çünkü 1960’lı yıllarda Ulysses’in yanına bile yaklaşmak olanaksızdı. Ulysses’in birçok özelliği var ama biz bunların üzerinde durmayalım, şu sorunun yanıtını arayalım:Tutunamayanlar’ın hangi özellikleri Ulysses’ten sızmıştır? Joyce, Ulysses’te büyük bir dil ustası olduğunu gösterir. İngilizcenin her dönemini, dilin işlevlerine bağlı olarak ortaya çıkan bütün metin türlerini, kısaca İngilizcenin bütün biçemlerini (üslup) 750 sayfa boyunca (Bendeki 1996 çevirisi 841 sayfa.), ince bir alayla sergiler. Ulysses, bu özelliğiyle incelikli bir romandır.

 

Joyce, Ulysses için: “Keşke bir hayır sahibi de ne biçim matrak olduğunu söyleseydi. İnsanlar bu kitaptan ahlak dersleri çıkaracak diye korkuyorum oysa içinde tek bir ciddi satır bile yok.” dermiş.

 

Gerçekten de Ulysses’te şaka, sözcük oyunu, ince alay, kinaye, belden aşağı gülmece var. Karakterlerin çoğu durmadan şaka yapıyor. Joyce, dünyaya gülerek bakan bir çelebi, bir kalender gibi. Tutunamayanlar da Türkçenin bütün dönemlerini (Osmanlıca, Türkçe, Öz Türkçe vb.) kapsayan, bütün yazı ve yazın türlerine (yaşam öyküsü, öz yaşam öyküsü, şiir, ansiklopedi, günlük, tiyatro, mektup vb.) özgü biçemlerinin (üslup) sergilendiği bir anlatı sergeni. Tutunamayanlar’ın kahramanları da sözcük oyunlarına başvuruyor, birbirlerine şaka yapıyorlar, kimi sözcükleri kinayeli (hem gerçek hem mecaz anlamını yansıtacak biçimde) kullanıyor, belden aşağı gülmece ögelerine yer veriyorlar. Oğuz ATAY da toplumsal yapıyı, küçük burjuva yaşamını, burjuva değerlerini, kapitalist ilişkileri eleştiren, bunlarla “dalga geçen” anlatılarda karamsar görünmesine karşın yaşama gülerek bakıyor.

 

2. V. Nabokov: SEBASTIAN KNIGHT’IN GERÇEK YAŞAMI

Vladimir NABOKOV (1899-1977), postmodern romanın önemli adlarından biridir. 1941’de yazdığı Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı romanındaki olay kurgusu, Tutunamayanlar’ın olay kurgusunun bir bölümüne sızmış. Bu romanda olay kahramanı V., ölmüş olan üvey kardeşi Sebastian’ın yaşamını öğrenmek için onunla ilgili bilgileri toplar. Sebastian’ı tanıyanlarla konuşur, yazdığı her şeyi okur. Roman, bu araştırmaların öyküsüdür ve birinci kişi anlatımıyla yazılmıştır.

 

Oğuz ATAY, bu genel kurguyu Tutunamayanlar’a “çatı kurgu”su yapar. Öyleyse Tutunamayanlar’da iç içe iki anlatı vardır:

a. “çatı kurgusu” olarak Turgut Özben’in öyküsü,

b. “iç kurgu” olarak Selim IŞIK’ın öyküsü.

Bir de bunlara Tutunamayanlar romanının öyküsünü “çerçeve kurgu” olarak ekleyebiliriz.

 

a. Turgut Özben’in öyküsü (çatı kurgusu)

Turgut Özben’in öyküsü, birinci iç öyküdür; sağ yönde sarmal biçimde gelişir. Bu öykünün ana yapısını Turgut Özben’in yolculuğu oluşturur. Turgut, Selim IŞIK’ın intihar nedenini anlamak için, önce kendisinde kalan Selim’e ilgili yazıları -bunların bir bölümünü Selim’le birlikte yazmışlardır- okur. Sonra, sırasıyla, Selim’in annesine, Süleyman Kargı’ya, Metin’e, Günseli’ye ve Esat’a gider; bu kişilerden yazılı ya da sözlü bilgiler edinir. Bu süreç, hem bedensel hem de içsel bir yolculuktur; bu yolculukta Turgut, yavaş yavaş değişir. Sonunda Günseli’deki “Selim günlükleri”ni yanına alır: “Artık arkaya bakmaya lüzum yok Olric. … Selim’in doğduğu topraklara gidiyoruz.” diyerek dönüşü olmayan yola çıkar. Bir köy yolunda, Günseli’den aldıklarını okur, Süleyman Kargı’nın gönderdiği, Selim’in şiirlerinin eline ulaşmasından sonra, günlerce kaldığı bir motelde yazdıklarını postalar; arabasını bir şehirde bırakır, bankadaki son parasını çeker ve tren yolculuklarıyla bilinmeyen bir yönde yol alır. Turgut, “öteki ben”i olan OLRİC’e, 716. sayfada: “Evet, çocuklaşıyo-rum Olric; trencilik oynuyorum. Bütün oyunları nasıl oynamışsam bunu da öyle oynayabilirim Olric; istediğim gibi. Trenin dışında kalan dünyaya aldırmıyorum artık.” der. (Orhan PAMUK’un Yeni Hayat romanında, adının Canan’la uyaklı olduğunu bildiğimiz anlatıcı da sürekli otobüs yolculukları yapar. Pamuk, Tutanamayanlar’ın bittiği yerden Yeni Hayat’ı başlatır. Bu ayrıntı üzerinde hiç durulmamış.)

 

b. Selim Işık’ın öyküsü

Selim IŞIK’ın öyküsü, Turgut’un öyküsünün içine yerleştirilmiştir. Turgut’un öyküsü sağ yönde sarmal olarak ilerlerken Selim’in öyküsü sol yönde gelişir yani ölümden yaşamının başlangıcına yönelir.

 

Selim, 1936’da bir taşra kasabasında, “bir konak”ta doğmuş; geniş bir ailede “dandini dandini dasdana” ninnileri dinleyerek büyümüş Cumhuriyet Dönemi çocuğudur. Babası Numan Bey, ev içinde bile zaman zaman Fransızca kullanacak kadar “Fransız hayranı”dır (Numan Bey’le Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında, Felatun Bey’in babası Mustafa Meraki Efendi’nin bu açıdan benzerliklerine de küçük bir gönderme yapalım.). Selim, ilkokula Ankara’da başlamış; kendisine uydurma gelen yaşam öyküleri ve tarihler okumuştur. Oturdukları sobalı evin, soğuk kış günlerinde camlarının buz tutup öğleye doğru ancak çözüldüğünü hatırlamaktadır. Bu günlerde, yalnızlığının ayrımına varmış; korkmuş, annesi bile onu “korkak oğlum” diye sevmiştir. Haksızlığa uğradığında sesini çıkaramamış, kendi yaptığı bir resme öğretmeni: “Yalan söyleme, sen yapmadın bu resmi!” dediğinde ona karşı çıkamamış; Ayla’ya sevdiğini söyleyememiş, arkadaşı Erdal’dan “Benim kızla konuşuyorsun!” diye ilk tokadı on bir yaşında yemiştir. Cinsel konularla da bu yıllarda tanışmış, bu konuda da hep suçluluk duygusuyla hareket etmiştir. Namaz kılmayı da bu günlerde arkadaşı Sabri’den öğrenmiştir. Ortaokul ve lise yıllarında da yalnızlık, dışlanmışlık, aşağılanmışlık duygusu sürmüş; arkadaşlarının sevgilileri olmuş; Selim, onların mektuplarını düzeltmekle yetinmek zorunda kalmıştır. Sınıf birincisi olmasına karşın oy birliğiyle sınıfın en aptalı seçilmiş, sigara içmemesine karşın okul tuvaletinde sigara içenlerle zaman geçirmiş, serserilerle düşüp kalkmakla suçlanmış ama sonunda serserileri adam ettiğine karar verilmiştir.

 

Kabına sığmayan bir zekâsı vardır Selimin; dışlanmışlık, aşağılanmışlık duygularından kurtulabilmek için, farklı ilişkilere sürüklenmiş; Esat’la bu dönemde tanışmış, bir ortaokul çocuğuyken pis ve karanlık işlerle uğraşan insanlarla dostluk kurmuş; barlarda, içki masalarında zaman harcamıştır. Gorki’yi, Oscar Wilde’ı, Dostoyevski’yi, Gogol’u, Tolstoy’u ve daha birçok Batılı yazarı bu yıllarda okumuş; okuduğu her yazardan etkilenmiştir. Üniversite yıllarında Turgut’la tanışmış, Turgut ve öteki arkadaşlarının içinde her zaman özgün bir yer tutmuş, bu arkadaşlarının hiç tanımadığı başka çevrelerden insanlarla da dost olmuş, bu dostluklarını da hep birini ötekilerden gizleyerek yürütmüştür. Üniversite bitince arkadaşlarıyla yollar ayrılmış, Turgut evlenmiş; Selim, annesiyle İstanbul’da yaşamayı sürdürmüştür. Askerliğini Ankara’da bir devlet dairesinde stajyer mühendis olarak yapmış, Süleyman Kargı’yla burada tanışmıştır. Turgut’un evlenip kurduğu küçük burjuva yaşantısından hoşlanmamış, onlara birkaç kez gelmiş, sonra Turgut’tan ve ailesinden uzaklaşmıştır. Günseli’yle tanışması yaşamını değiştirir gibi olmuş, zamanla Günseli’yi de yaşamının dışında bırakmıştır. Sonra basit bir hastalığa yakalanmış ama hastalık psikolojisi sonuna kadar yakasını bırakmamış, gittikçe insanlardan uzaklaşarak kendisini odasına kapamış ve yirmi sekiz yaşında (30 Nisan 1964) intihar etmiştir.

 

Bu öykü, okuyucuda suçluluk, dışlanmışlık, aşağılanmışlık, bunalma, içe kapanma, uzaklaşma ve kaçış gibi duygular uyandırır. Selim, kendisinde bu duyguların doğmasına yol açan küçük burjuva yaşantısının içeriksiz, özentili, dayatmacı, sahte ve yozlaşmış ilişkilerine dayanamamıştır. Öğretilen tarih sahtedir; sanat, edebiyat sahtedir; kültür, dil ve bilim anlayışı sahtedir. Bu sahteliğe başkaldırmış ama sesini kimseye duyuramamıştır. Çevresindeki insanlar, arkadaşları, Selim’i yalnızca eğlenceli bulmuş; hiçbiri -Turgut bile- onu anlamaya yanaşmamış ve o şu düşünceye sürüklenmiştir: “Belki yaşadığını sandığı hayat bir rüyadan ibarettir ve uyandığı zaman o da bütün gerçekleri görecektir ya da herkes uyumaktadır da onun yaşadıkları gerçektir.” (s. 242.) Selim, geldiği bu noktanın ruhunda yarattığı sarsıntıdan kurtulmak için önceleri çok çaba harcamış, çok direnmiştir. Bu direnç noktalarından birini “oyun” oluşturur. Durmadan oyunlar oynar; ön söz yazma oyunları, yaşam öyküsü yazma oyunları, gerçek oyunlar, tiyatrolar, söz oyunları… Zamanla bunu yaşam felsefesi durumuna getirir; yaşam bir oyundur, düşüncesine ulaşır ve intiharı bile bir oyun gibi yaşar.

 

c. Romanın öyküsü

Bir de bunlara Tutunamayanlar romanının öyküsü eklenmek gerekiyor. Kitabın son bölümünde yani TURGUT ÖZBEN’İN MEKTUBU’nda bu öykünün önemi şöyle anlatılıyor:

 

[Bu bölümdeki “… küçük ayrıntılar olmasaydı Selim de olmazdı (Ben zaten olmazdım: belki böyle küçük ayrıntılarla olurum diye ümit ediyorum.)” sözlerine dikkat ediniz.]“Kitabın -ya da notların- anlattığı hikâye dışında, bir insan gibi ayrı bir macerası var bence. Selim olmasaydı belki bu macerayı hiç bilmeyecektim. Kitapların özüne düşkün olanlar için -bütün meselelerin özüne düşkündür bu insanlar- elbette önemi yok bu küçük ayrıntıların. Kitabın baskısı nasılmış, kâğıdı ne biçim kokuyormuş, kaç tane önsöz yazılmış gibi ayrıntılardan hoşlanmak bir düşüklüktür, kabul ediyorum; ne var ki bunun gibi küçük ayrıntılar olmasaydı Selim olmazdı. (Ben zaten olmazdım: belki böyle küçük ayrıntılarla olurum diye ümit ediyorum.) Olmasın, diyorsunuz. Sizinle bütünüyle aynı düşüncedeyim; fakat aynı duyguda olduğumu söyleyemem.” (s. 718.)

 

Berna MORAN, kitabın öyküsünü, öteki iki öyküyü çerçeveleyen “dış öykü” olarak benimsiyor ve bu öyküyü şöyle özetliyor:

 

“Gazetecinin önsözünden öğreniyoruz ki kendisi bir tren yolculuğu sırasında Turgut Özben adında bir gençle tanışmış, sonra Avrupa’ya gitmiş, iki yıl kalmış ve dönüşünde çekmecesinde Turgut Özben’den bir mektup ile birlikte büyük bir paket bulmuş. Bu paket TUTUNAMAYANLAR’dır ve yazarı Turgut Özben tarafından, yayımlanması için gazeteciye gönderilmiştir. Gazeteci, Turgut’un isteğine uyarak romanda adı geçen kişileri arar. Günseli ile birlikte bazı adları değiştirir, sonuna da Turgut’un kitap hakkında bilgi veren mektubunu ekler ve yayımlanmasını sağlar.”(TÜRK ROMANINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ-2, İletişim Yay., İst. 1990, s. 200.)

 

James Coys, Ulisses
Nabokov, Solgun Ateş
bottom of page